29 Aralık 2009 Salı

pöff

yüzündeki kırışıkları kaldırıp kaldırıp aralarını boyayan makyajlı fosil teyzelerden hoşlanmıyorum...

minibüste hemen önümde oturan uzun saçlı kızın saçını hep koltuğun arkasına bağlamak gelir içimden...

hala lise arkadaşlarıyla görüşüp "ulen nasılda kopya çekerdik" muhabbeti yapmak isteyen insandan hoşlanmam...

ayakkabımın bir yerinden bulduğu delikten girip çorabımı ıslatan sinsi yağmurdan hoşlanmam...

ben çizmelerimi giymiş, yeşil mi yeşil şemsiyem elimdeyken yağan yağmuru severim hemen kanım kaynar ona "yağ ulen" derim içimden...

15 Temmuz 2009 Çarşamba

batman begins...


başlığa takılıp kalmayın, film eleştirisi değil tavsiyesi değil baya bildiğin kanlı canlı yarasa...

geçen akşam balkon sefası yaparken karanlığın böğründen uçup gelip mutfağımızda fink atan yarasadan bahsediyorum... aman yareppim o ne çirkin bişey o ne ilginç hayvan kuş desen kuş değil baya böle bakınıyo etrafına, mıntıkayı kesiyo, köşe dip soteleniyo zira kuş misali naif değil...

velhasıl bu davetsiz misafiri hiç sevmedim o nedenle yazının sonraki kısımlarında kendisinden 3. tekil şahıs olarak bahsedicem. istediği davayı açabilir tevekelli girmiyeydi evcağzımıza...

arkadaş normal bi bünye hayatında kaç defa böle bi görüntüyle karşılaşabilir bilmiyorum. şimdi şöle bişi düşünün beyaz fluoresan ışığında mutfağı tavaf ettikçe gölgesi duvarda devasa boyutlara ulaşıyo... evcenek elimizde mutfak bezi, sineklik, beyzbol sopası (beyzbol sopası yalnız dikkat ! ailecek marjinal spor yaparız annem haftasonları briket fln oynar düşünün yani o şekil ) telef olduk hayvanın peşinde... baktık olmayacak herif adam akıllı yerleşecek evimize sığışacak yer arıyo, ışığı söndürüp bu sefer biz sotelendik, taktik değiştirdik...

bir elimde sarımsak bir elimde kazık köşemden gözler kısık hain bakışlar atıyorum (saat 12 ye geliyodu pat diye oracıkta vampir olursa deyü alimallah) hani bi şehir efsanesi var karanlıkta görüyomuş bu deyyuslar, sahiden bu böyle bizim fırının üstüne üstüne yerleşti ordan önüne önüne yürüdü böle aşağı aşağı eğildi bi sağa çevirdi kafasını bi sola çevirdi robinini kaybetmiş batman gibi kanatlarınıda ardına alıp arkasını hüzünle döndü başını yana eğdi... inanırmısınız cam gibi hava tek bulut yok o an bi gök gürültüsü kesildi böle mutfağın camları titredi vallahi...

işte o an çakan şimşeğin ışığıyla göz göz geldik kendisiyle...

devamı sonra en heycanlı yerinde kestim...

16 Haziran 2009 Salı

bugün benim doğumgünüm...

efendim...

16.06.2009/ 00:00 anı itibariyle doğumgünü sularıma girmiş bulunuyoruz... cemi cümle tüm mahlukata hayır ola...

tabiki günlerdir yatalak muameleye maruz bırakılan bu vücut için yıldönümü, aybaşı, güneş tutulması gibi kavramlar pek ilgi uyandırmasada sabahın ilk saatlerinden itibaren hafif bir sevinç, bir kıpraşıklık sardı bünyeyi...

sardıda kara bahtım kem talihimin yine bunun baki olmasına fırsat vermeyeceği aklıma gelmeliydi... sabah gözümü boğazıma kim yapıştı höyt nooluyoruz huleeyyn bu ne acı nidasıyla açıp bademciklerimden birinin gerçektede mevsim sonu çağla badem ebatlarına geldiğini hissedince günün anlam ve önemi benim için değişmiş oldu...

günün menüsü artık belliydi... beyaz şarapta bekletilmiş Beaf Straganof yerine tavuk suyuna çorba... patlatmalık şampanya buz gibi dom perignon yerine fıçır fıçır tylolhot (ama olsun oda 2 taneden sonra çok feci kafa yapıyor nam-ı diğer junkie çayı). tüm günüm bu seyirde gideceğini sararken 5 kişiyle kavga etmişim gibi bir hissiyat üzerimde, özellikle belimde olan ağrıların şiddetini elektirikli sandalyeye bağlanmışım gibi ara ara hisettirmeside yemekten sonra tatlı olarak ne alırdınız kıvamına getirdi eğlenceyi...

yaz günü gribinin en lanet tarafı bu sıcakta için için üşüsenizde bünye buna aksi cevap veriyor ne oluyo hop hava kaç derece senin haberim varmı gibi pikeyi, battaniyeyi ( ki annem sandıktan çıkarttı ) bi hantal, bi ağır, bi ıslak ıslak bırakan bir durum... acaba klimayı açıp önüne otursam daha mı şenlenir buralar diye düşünürken her yandan tebrik telefonları, mesajları, mailleri gelerek çoğu acımı unutturmuş durumda şuan...

diğer yandan sokaklarda bi bayram havası çocuklar cıvıl cıvıl, böcekler başka ötüşüyor, çiçekler daha parlak parlak açıyor, herkes heidi gibi seke seke yürüyor belediye tüm otobüsleri bedava yapmış... okullar meydanlara çelenk bırakmak için yürüyüşe çıkmış, kırmızı başlıklı kızla kurt kolkola girmiş büyükanneye tansiyon ilacı almaya gidiyorlar... pinokyo alice e yaptığı tacizlerden ötürü özür mesajı yollamış beraber pikniğe çıkmışlar...

ha bide sayın başbakanımız ve valimiz aradı. hasta olduğumu duyunca bakanımız eve okunmuş hurma likörlü pasta yollayacağını söyledi kibarca, kendime kurşun döktürmem içinde tüm sınır komandolarına gereken emri vermiş sağolsun... valide yalıdaki vali köşkünde gözüm olduğunu bildiğinden makam arabasını yollatıp terasta çay içmeye davet etti, düzeldiğim ilk anda görüşmek üzere efendim diyip helalleşip kapattık telefonları...

gözlemlerim sürüyor efendim esen kalın...

15 Haziran 2009 Pazartesi

14 Haziran 2009 Pazar

ne güzel sürpriz bu böyle hoşgeldin...

hoşgeldin disk prolapsı...

halk arasında yer yer pöçük diye tabir edilen, en geniş manada disk kayması olarak bilinen yegane dermansız derdim hoşgeldin...

nasıl bilebilirdim ki tabakta çok masum duran bezelyelerin atıl şekilde epoksi üzerindeki çaresiz duruşlarının benden intikam alırcasına ortamı buz pistine dönüştüreceğini.

acil servis desen ayrı macera, beyaz önlüğüm ve ben iğne vurulmak üzere yüz üstü kertenkele stili yatıp arkadan tüm hastabakıcı ve acil servis ahalisinin gözü önünde ifil ifil.

velhasıl masum duran tüm meyve ve sebzelere dikkat efendim. şimdi ayağa kalkacağım, kalktığımdada ayakta kalmayı ivedi kılacağım günlerin hasreti içerisindeyim...

sevgiyle efendim...

şaşkın...

ben geldim.. hoşgeldim... anlamaya çalışıyorum...